Yayın yok.
Yayın yok.

Toprak Ana # 40: Orman Köylülüğü
31 temmuz 2008 Perşembe

Bu haftaki programımızda, orman köylülüğünü stüdyomuzda Istanbul'un Beykoz ilçesi, Öğümce köyünden Cumhur Denizkıran ve telefon hattımızda Prof. Dr. Uçkun Geray ile konuşuyoruz.

Türkiye'de orman köylülerinin sosyal ve ekonomik şartları giderek zorlaşıyor. Kentlerin kontrolsüz büyümesi, tüketim sistemlerinin modern yaşam adına şekil değiştirmesi, orman köylülüğünün toplumsal saygınlığının da yitirilmesine yol açıyor. Aynı yok edilen keçiler gibi, Türkiye'de yapıcı strejilerden yoksun orman köylülerinin kente göç etmesi sahipsiz kalan ormanlarımız için büyük bir risk.

Istanbul'un yaşam damarı olan, Beykoz ilçesi ve Riva havzası ormanlarının, bir zamanlar içinde sazan, istakoz, turna ve yayın balıklarının yetiştiği derelerinin ve tarımsal açıdan son derece değerli toprağı üzerinde, çoğunlukla önce gerçekleşen ve sonra planlanan, çok kapsamlı projelerin kentimiz için oluşturduğu tehditleri iredeliyoruz programımızda.

Program'da, Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde 1894'de dünyaya gelen, zorluklarla geçen 79 yıllık hayatının her anında toprağa, yaşama ve hiçbir ayrım yapmadan iyilik, güzellik adına
insanlığa aşık olan Aşık Veysel'in "Birlik Destanı" şiirini dinliyoruz:

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası

Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi

Kuran'a bak İncil'e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Yezit nedir ne kızılbaş?
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi

Kişi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası

Şu alemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi sünnilik nedir
Menfaattir varvarası

Cümle canlı bu topraktan
Var olmuştur emir Haktan
Rahmet dile sen Allah'tan
Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana # 39: Geleneksel üretim ve mutfak kültürümüz
24 Temmuz 2008 Perşembe

Bugünkü stüdyo konuğumuz Kadıköy - Çiya Lokantası'nın yaratıcı aşçısı, ustası, sahibi sevgili Musa Dağdeviren.

Aileden gelen bir aşçılık mirasını, araştırmacı kişiliğinde
birleştiren Musa Dağdeviren'in küçük yaşta başlayan ve bugüne dek süren mücadelesine ve örnek alınması gereken tecrübelerine kulak veriyoruz.

Anadolu tatlarının geleneksel kültür ve insan dokusunda nesillerdir hayat bulan yemeklerinin modern dünyada geçirdiği evrimi ve bu evrimin yasal zorunluluklarda nasıl açılımlara zorlandığını, tüm dünyaya paralel bir süreçte, kendi coğrafyamızdaki olumlu ve olumsuz sonuçlarını konuştuk programımızda.

Program'da Ruhi Su'dan bir türkü dinliyoruz: "Burçak Tarlası"

Sabahtan kalktım da ezan sesi var,
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Bakın şu deyyusun kaç tarlası var.

Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Elimi salladım değdi dikene
İnkisar eyledim (yar yar), burçak ekene.
İlahi kaynana, ömrün tükene.

Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Sabahtan kalktım da sütü pişirdim
Sütün kaymağını (yar yar), yere taşırdım
Burçak tarlasında aklım şaşırdım

Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #38: "Pacha Mama"
17 Temmuz 2008 Perşembe

Bu hafta, Filiz Telek ile, Güney Amerika'nın And dağlarında yaşayan yerli kabilelerin İnka medeniyetinden bugüne taşıdığı mirası konuşuyoruz stüdyomuzda.

Bölgenin yerli halklarının, özellikle Quechua'ların tanrıçası olan Pacha Mama (Toprak Ana, Yeryüzü Ana, Kainat Ana) yaşamlarının her anında onları koruyor, seviyor, toprak ve yaşamla olan ilişkilerine enerji veriyor; ürünlerinin ekiminden hasadına kadar kısmet sunuyor. Yaşamın ritüellerle içiçe, zorlu coğrafya şartlarında çetin bir mücadeleye dönüştüğü Peru'nun And dağlarındaki küçücük bir köyde insanların coşkusu fakirliği değil, unuttuğumuz zenginlikleri resmediyor.

Binlerce çeşit patates, mısır, çok değerli bir tahıl olan quinua bölge insanlarının koruduğu biyoçeşitliliğin sadece küçük bir kısmı. Dünyanın bu olağanüstü coğrafyası biyokorsanların her zaman ilgi odağı halinde; ancak bu güçlü insanlar her pahasına sahip çıkıyorlar topraklarına, tohumlarına, geleneklerine, yemeklerine ve evlerindeki yaşam coşkusuna; sırları ise belki Pacha Mama...

Rodriguez ailesinin, baba, anne ve 10 çocuk ile söylediği yöresel halk türküsü umuyorum hoşunuza gidecek.


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #37: İstanbul'da Doğa Dostu Tarım
10 Temmuz 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz Sn. Cumhur Denizkıran.

Cumhur Denizkıran, İstanbul-Beykoz'a bağlı Öğümce köyünde, yıllardır hiçbir kimyasal dış girdi kullanmadan tarımsal üretim yapıyor. Bu konuda, farklı kaynakları okuyarak ve araştırarak başladığı çalışmalarını ve deneyimlerini bizlere aktarırken, toprak sevgisinin başarmak için yegane güç olduğunu belirtiyor. Bir başka kritik nokta ise, daima kendi tohumlarından ürün elde etmek; yerel tohum bilincine sahip çıkmak.

Hayvan gübresinin bile bugünkü standart yetiştiricilik koşullarında artık organik sayılamayacağını, bitki atıklarını, çürümeye yüz tutan orman ürünlerinin yetiştiricilik yapılan topraklarla buluşmasının, ekonomik ve içerdiği zengin mineral değerleri açısından çok önemli bir yaklaşım olduğunu dile getiriyor.

Beykoz ve Çatalca ilçelerinde gerçekleştirilecek doğru planlı bir organik tarım hamlesi ile, tüm İstanbul'a yetecek sağlıklı ürünleri yetiştirebilecek kaynaklara sahip olduğumuzu hatırlatan Cumhur Denizkıran, herşeyden önce kendimize inanmamız gerektiği konusunun altını çiziyor.

Cumhur Denizkıran'ın, yetiştirdiği çilekleri, domatesleri, biberi, reyhanı, salatalıkları, böğürtlenleri bahçesinden satın almaya gelenlere verdiği mesaj ise yüreğindeki tüm felsefeyi özetliyor: "ihtiyacınız kadar alın, dilediğiniz kadar ödeyin." Ancak diğer yandan, aynı bölge konut, villa ve yüksek rant heyecanı altında çoğu kez tüm bu değerleri görmezden geliyor.

Programda, Sabahat Akkiraz'dan, 2007'de yayınlanan "Türkü Hayattır" albümünden bir türkü dinliyoruz; "Davulcu":

Bir Elinde Yağlı Kara
Bir Elinde Davul Çaldı
Bu Sazın Düzeni Batsın
Her Telinde Davul Çaldı

Çaldı Çaldı Davul Çaldı
Bak Dünya Kimlere Kaldı

Bu Dünyaya Ayak Vurdu
Her Çaya Bir Dolap Kurdu
Sarık Sardı Hırsız Durdu
Hak Yolunda Davul Çaldı

Çaldı Çaldı Davul Çaldı
Bak Dünya Kimlere Kaldı

Mahzuni Derd İle Övün
Dert Bezenmiş Solun Sağın
Bu Delinin Sonu Düğün
Evelinde Davul Çaldı

Çaldı Çaldı Davul Çaldı
Bak Dünya Kimlere Kaldı


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana # 36: Meyve Mirası
3 Temmuz 2008 Perşembe

Bu hafta, Osmanlı-Türk mutfağı konusunda uzun yıllardır araştırma çalışmalarını sürdüren ve ülkemiz için, dünyamız için çok değerli çalışmalar yürüten Meyve Mirası Grubu'nun bir üyesi olan Mary Işın program konuğumuz...

Meyve Mirası grubu, çalışmalarını hem sahada hem laboratuar ortamında gerçekleştirirken, yüzyıllar öncesinden bugüne ulaşan Karamor armutunu, gök elmayı, hamıtatlı eriğini, Bodrum mandalinasını, Keram Nine payamını, ballıkara incirini, kadınbudu karpuzunu, pıtıraklı kavununu, yediveren limonunu, taş narını, alaçamkarası üzümünü ve kısacası, yerel meyve kültürünün insan kültürü ile olan olağanüstü ilişkisini bizlere hatırlatıyor; kentin sığlaşmış market raflarında çeşit arayanlara kıymetli şeyler fısıldıyor.

http://www.meyvemirasi.org/muglameyve.htm

Küresel tohum yasaları doğrultusunda ulusallaşan yasamız, ve buna uyumlu olarak hazırlanan yönetmeliklerin çapraz kuvvetler altında çaresizleşen kaderine rağmen, toprak üzerinde nesillerdir mücadele verenlerin nefesine, terine saygı göstermek, korumak ve her pahasına (*) yarınlara taşımak için, Meyve Mirası grubunun 5 kadını hepimize "daha çok farkında olmamız gereken" bir model oluyor.

http://www.meyvemirasi.org/grup.htm

Programda bir Ege türküsü dinliyoruz "Acıpayam Yolları"

Gine de yeşillendi Acıpayam yolları
Her tarafa yol ediyor Celalimin şanları
Bize de meskan olucek Aydın aman damları

Ağlama güzelim ağlama ben gine gelirim
Doğan aylar gibi de güzelim parlar gelirim

Milas ovasında bir dönüm darı
Darının yaprakları ayvadan sarı
Bize de çok mu gördünüz al gınalı yarı

Ağlama güzelim ağlama ben gine gelirim
Doğan aylar gibi de güzelim parlar gelirim

(*): Binlerce yıldır küçük çiftçilerimizin ıslah çalışmaları ile bugüne ulaşan genetik kaynakların (yerel tohumlarımızın), kayıt ve tescil gibi süreçler sonrasında mülkiyet haklarının kişilere veya özel kurumlara verilebileceğinden endişe ettiğimiz tebliğ ve yönetmeliklerin (Temmuz ayında yayınlanması beklenmektedir), milli servete, yerel kültüre, biyoçeşitliliğe ve küçük çiftçi haklarına saygılı olarak şekillenmesi en büyük tememnimizdir. Köylük tohumlarımız kamu hakkıdır; eğer illaki birilerinin bu tohumlar üzerinde mülkiyet hakkı olacaksa, bu merci sadece Türkiye Cumhuriyet adına T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmalıdır. Endüstrileşmiş tohum sektörü (isteyerek veya istemeyerek) dünyamıza bir yüzyıldan kısa bir sürede geri dönüşü olmayan felaketler yaşatmıştır. Tohum yasalarını şekillendiren ABD ve AB (öncesinde, kıta Avrupası) biyoçeşitliliğini büyük ölçüde yitirmiştir; mutfak kültürleri halen erozyon altındadır. Buna kendi coğrafyamızda izin vermemek, sizce insani bir sorumluluk değil midir?

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #35: Ada toprağı
26 Haziran 2008 Perşembe

Bu hafta Bozcaada'dan, "Deniz Aşırı" programı stüdyosundan yaptığımız yayında, konuğumuz Deniz Pak.

Bozcaada, küçük coğrafyasında sunduğu farklı güzellikler ile, tarih boyunca farklı insan topluluklarına ev sahipliği yapmış. Beşeri ve coğrafi açıdan Bozcaada'nın zenginliğini ve yitirme tehdidi altındaki değerlerini konuşuyoruz Deniz Pak ile.

Ege rüzgarında, udu eşliğinde Nikos Saragoudas'dan dinlediğimiz "Bir Allah" türküsü, Bozcaada'da bu güzel yaz gününde bizleri hem çok mutlu ediyor, hem düşündürüyor.

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana#34: Yerel tohumlarımızın geleceği...
19 Haziran 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz Trabzon'a bağlı Maçka ilçesi, Coşandere köyü muhtarı Sayın Salim Şahin. Programımıza telefon hattımızdan ayrıca Kars'dan, Yer Gök Anadolu Derneği Yönetim Kurulu üyesi Sayın İlhan Koçulu katılıyor.

Kasım 2006'da yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Yasası'nın en kritik alt başlıklarını, yerel tohumlarımızı ilgilendiren yönetmelikler ve bu kapsamda önümüzdeki haftalarda yayınlanacak olan "bitki genetik kaynaklarımızın kayıt altına alınması hakkındaki tebliğ" oluşturacak.

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve birbirleri ile son derece benzeşen tohumculuk kanunlarıyla ilgili endişelerin temelini, sertifikasyon esasındaki sürecin yerel tohumlar ve biyoçeşitlilik üzerindeki olumsuz etkileri oluşturuyor. Ekolojik açıdan geri dönüşü olmayan bir kaybın ötesinde, kısır tohumlara ve çok daha fazla dış girdi (kimyasal ilaçlar, suni gübre, düzenleyiciler, vb) mecbur edilen üreticilerin sosyal ve ekonomik açıdan karşılaştığı çıkmaz, küçük çiftçiliğin de tasfiyesi anlamına geliyor. Tarım sektöründe, IMF ve Dünya Bankası'nın desteklediği "serbest piyasa" politikalarının, bugün geldiğimiz noktada dünya gıda güvenliği ve toplumların sosyal güvencesinde oluşturduğu tehditler bu kurumları yeniden düşünmeye ve hesaplarını gözden geçirmeye zorluyor.

"Küresel davranış" üslubu dışında, ulusal çıkarlarımızı gözetmek istiyorsak, yerel tohumlarımızın "hak sahibi" tanımını hakkıyla yapabilmemiz gerekiyor. Bir köyde, yörede, bölgede onbinlerce yıllık islah çalışması sonucu bugünlere ulaşan tohumların önümüzdeki temmuz ayında yayınlanması hedeflenen tebliğ sonrasında sahiplik mekanizması nasıl şekillenecek? Bir kurnaz şirket mi, birkaç uyanık vatandaş mı, muhtarlar mı, yoksa valilikler mi görünecek tohumların sahibi (*) olarak?

(*) Anayasamız'ın 168. maddesi "tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır." demektedir. Milli servetimiz olan yerel tohumlarımız, çiftçimizin emeğidir, onurudur, namusudur. Yerel tohumlar bir veya birkaç kurumun tasarrufuna bırakılamayacak kadar kritik değere sahip, geleceğimiz açısından stratejik bir konudur. Kayıt, tescil, sertifikasyon gibi adımlarda yerel tohumların ticari haklarının kişiye/kuruma özel olarak tanımlanması önüne geçilmez zararlar zincirinin ilk halkasını oluşturmaktadır. Özellikle AB gibi tohumculuk yasalarının savunuculuğunu yapan bir coğrafyada bile, bugün, sivil toplum, çiftçi örgütleri, üniversiteler ve hükümetler arasında, söz konusu yaklaşımlara bağlı büyük sorunlar yaşanmaktadır. Ticari hakları dışında, söz konusu yerel tohumların genetik haritalarının çıkarılması ve ulusötesi tohumculuk şirketlerinin olası biyokorsanlık girişimlerine karşın özellikle endemik nitelikli yerel tohumlarımızın uluslararası hukuk mevzuatı çerçevesinde korunması diğer kritik bir başlığı oluşturuyor.

Konuklarımız yerel çalışmalarını bizlerle paylaşırken, konuyla ilgili endişe ve beklentilerini içtenlikle, çiftçimiz ve kentlimizin el ele vermesi gerektiği gerçeğinde dile getiriyorlar.

Programda, 25 Haziran 2005'de çok genç yaşta aramızdan ayrılan Kâzım Koyuncu'nun sesinden, söz ve müziği Xasan Helimişi'ye ait bir Karadeniz türküsü dinliyoruz: "NÇAİŞ BİRAPA (HE YANA)"

He yana yana
Çkiniren, çkin manöenan bedi do şana
Handğa üai ûaroni ren hayde dalepe
Şa goindineni yaziş ha mskva ndğalepe
Nçaiş owilus meboktut çkin kulanepe
Nçaiten yopşa üalati tirit biöepe
He yana yana yana
Heyaymoli heyana
Çkiniren, çkin manöenan bedi do şana
Ehe raüanis eşulun mjora ağani
Möita te muşite tanums üarta raüani
Do yevopşat muşi oras ar wanas ôlani
He yana yana yana
Ranwüalas birapa çkini raüanis ôanda
Handğa çkini xvalais va mûelik ixelas
Ezdas ixik ha birapa mendraşa kiğas
Ağne lazuri birapa kianak ognas


türkçesi: ÇAYIN ŞARKISI (HE YANA)

Bu gün hava güzeldir haydi kızkardeşler
Kaçırılır mı yazın bu güzel günleri
Çay toplamadayız biz kızlar
Çay ile dolu sepetleri taşıyın erkekler
Bakın tepeden yükseliyor sabah güneşi
Kızıllığıyla aydınlatıyor tepeleri
Çay filizlerini topluyoruz biz çabuk çabuk
Tamamlayalım bir yıllık planlanan çayı
Tepede daima şarkılarımız inlesin
Bugün sadece biz değil herkes mutlu
Alsın rüzgar bu şarkıyı uzaklara götürsün
Yeni lazca şarkıları bütün dünya dinlesin


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana # 33: Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi
12 Haziran 2008 Perşembe

Bu haftaki konuklarımız Dr. Murat Çekin, Merve Zengin Tınmaz (Ziraat Müh.) ve Nazım Tanrıkulu'dan (Tıbbi ve aromatik bitkiler teknikeri), Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi hakkında bilgiler alıyoruz.

Yetiştiricilik, uygulama, eğitim, araştırma gibi çok yönlü etkinliklerini yürüten ve bahçenin sürdürülebilirliğinde yaşamsal rol üstlenen Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği ve onun destekçisi Zeytinburnu Belediyesi, sadece sivil toplum - yerel yönetim işbirliğinde değil, akademik düzeyde de, üniversitelerimiz ve meslek yüksek okullarımıza önemli bir model oluşturuyor.

Kent hayatında topraktan uzak kalan çocukların ve yetişkinlerin ziyaretine açık olan bahçe, yıl boyunca düzenlediği seminer programları ve toplantılarla çalışmalarını toplum ile buluşturuyor. Bu paralelde başlatılan işbirliği projelerinden biri Kars'ın Boğa Tepe köyünde köylü kadınların kendi bahçelerinde, her birinin 300 metrekarelik alanlarda yetiştirdikleri tıbbi ve aromatik bitkiler, ve sonrasında Kars Belediyesi desteğinde bu ürünlerin kurutularak paketlenmesi...

Tüm araştırmaların, yayınların ve edinimlerin sonucunda, dünyada ve Avrupa'nın birçok ülkesinde standartların oluşturularak kabul edildiği bir alan olarak, ülkemiz yasal mevzuatında da tıbbi bitkilerin tedavi yönünde kullanımları ve mesleki yönetmeliklerinin netleşmesi, bu konuda büyük olanaklar sunan Türkiye coğrafya ve ekosisteminde mevcut bitkisel çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi, hem insanlarımızın sağlığı (salt tedavi değil, koruyucu amaçlı), hem doğal zenginliğimiz açısından çok önemli.

14 dönüm üzerinde yaklaşık 450 tür yetiştirilen bu genç bahçedeki genç emekçilerin ortaya koyduğu sevgi, bilgi ve disiplin esasındaki takım oyununa programımızda tanık oluyoruz.

Programda Ruhi Su'nun sesinden, bir Pir Sultan Abdal şiiri dinliyoruz: "Sordum Sarı Çiğdeme"

Sordum sarı çiğdeme
-Sen nerede kışlarsın
-Ne sorarsın hey derviş
Yer altında kışlarım

Sordum sarı çiğdeme
-Yer altında ne yersin
-Ne sorarsın hey derviş
Kudret lokması yerim

Sordum sarı çiğdeme
-Senin benzin ne sarı
-Ne sorarsın hey derviş
Hak korkusun çekerim

Sordum sarı çiğdeme
-Anan baban var mıdır
-Ne sorarsın hey derviş
Anam yer babam yağmur

Sordum sarı çiğdeme
Asacığı elinde
Hak kelamı dilinde
Çiğdemde dervişlik var

Pir Sultan'ım erlerle
Yüzü dolu nurlarla
Ak sakallı pirlerle
Çiğdemde dervişlik var

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.

Toprak Ana # 32: Keçi, Kültür ve Orman
5 Haziran 2008 Perşembe

İnsalık için, -en azından birkaç onbin yıldır, keçi çok önemli yaşamsal bir değer oldu. Yünüyle, sütüyle, gübresiyle, organik seçiciliği ile, savaşçı kimliğinde, özgür iradesi ile insanlığa, kavimlere, boylara, göçerlere model olan keçi, Türklerin Anadolu'ya adım atması sürecinde de yanındaydı. Toroslar'da, yaylalarda, aşağı köylerde de keçiler daima yer aldı. Aile ferdi gibi, yaşama destek oldular. Gün geldi, aç kaldılar ama ses etmediler. Hep süt verdiler; can verdiler.

Bugüne geldik, keçinin ormana zararlı olduğu kararını duvara astık. Kararı veren bizler, orman arazilerinde turizmi teşvik ettik, tarlalar açtık, golf sahaları için onbin ağaç kestik, lüks daireli siteleri manzara kesmeyecek şekilde kurduk. Bunları yaparken imar izni aldık. İzin çıkmazsa, bazen hatırlı bir eda ile telefona sarıldık, bazense oracıkta bir sigara yaktık. Bu arada kıl keçilerimiz için bir tereddüt olmadı: Köy dışında tespit edilenler için 30,000YTL/ keçi, köy sınırlarında ise 12,000YTL/keçi.

Bu yıl, kültürlerini Oğuz boylarından beri sürdüren yörükler, pasaportsuz kızılderili muammelesine tabi tutuldular. "Sarıkeçililer bu sene göçmediler, sadece kaçtılar" diyor programa telefon hattımızdan bağlanan Çağlar İnce.

Dünya Çevre Günü'nde, konuklarımız, Orman Mühendisleri Marmara Şube Başkanı Prof. Dr. Uçkun Geray ve Göynük'te çiftçilik yapan, aynı zamanda hukukçu olan Nurperi İrtan ile keçinin, kültürümüz ve orman üzerindeki etkileşimini örneklemelerle konuşuyoruz; geleceğimizde kültür ve orman değerlerinin sürebilmesinde keçinin olağanüstü rolüne değiniyoruz.

Ayrıca, programımızda bir yörük türküsünde, keçi gibi, yörüklerin Orta Asya'dan bugüne namelerinde bütünleştirdiği meyi anımsatan çok candan bir ses var: "Dere dere gezerin..."

Program ses kaydı aşağıdadır.
Toprak Ana #31: Küba'nın tılsımı
29 Mayıs 2008 Perşembe

Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD tarafından düzenlenen "Elektrik Enerjisi Stratejik Değerlendirmeleri" başlıklı panelde, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Sn. Hilmi Güler dinleyicilere Fidel Castro ve Küba örneğini düşük vatlı ampullerin kullanımı için vermişti.

Kuşkusuz, düşük vatlı ampullerin tercihi enerjinin etkin kullanımı açısından çok değerli. Ancak bugünün Kübasına baktığımızda daha birçok önemli model üzerinde konuşmaya, düşünmeye ve incelenmeye değer görünüyor.

Programımıza konuk olan Metin Yeğin dünyanın dört bir yanında belgesel filmler yapıyor. Filmlerinde insanı, toprağı ve yaşamı işliyor. Kendini salt bir "anlatıcı"olarak ifade etse de, özündeki adalet mücadelesi onun onbinlerce kilometresinin şaşmaz pusulası.

Metin Yeğin'den, Fidel Castro süreci ve Sovyet'lerin yıkımı sonrasındaki dönemde Küba'yı dinlerken, sağlık hizmetleri, tıp araştırmaları, organik tarım, biyoyakıt, kent tarımı, eşitlik ve demokrasi gibi başlıklarda dünyanın bir ucundaki bu küçücük ülkenin büyük mücadelesinden etkilenmemek mümkün değil...

Programda, Küba'nın İspanyol sömürgeciliğinden kurtuluşunda verilen savaşta önemli bir lider olan, yazar-şair ve hukukçu Jose Marti'nin dizelerini, Celia Cruz'un sesinden dinliyoruz:

"Guantanamera!"

Yo soy un hombre sincero
De donde crecen las palmas
Yo soy un hombre sincero
De donde crecen las palmas
Y antes de morirme quiero
Echar mis versos del alma

Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!

Mi verso es de un verde claro
Y de un carmin encendido
Mi verso es de un verde claro
Y de un carmin encendido
Mi verso es un ciervo herido
Que busca en el monte amparo

Cultivo la Rosa blanca
En junio como en enero
Qultivo la Rosa blanca
En junio como en enero
Para el amigo sincero
Que me da su mano franca

Y para el cruel que me arranca
El corazon con que vivo
Y para el cruel que me arranca
El corazon con que vivo
Cardo ni ortiga cultivo
Cultivo la rosa blanca

Con los pobres de la tierra
Quiero yo mi suerte echar
Con los pobres de la tierra
Quiero yo mi suerte echar
El arroyo de la sierra
Me complace mas que el mar

(Türkçesi)

Dürüst bir insanım ben,
Palmiyeler ülkesinden.
Ölmeden önce, paylaşmak isterim
Ruhumdan akıp gelen bu şiirleri.

Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!

Şiirlerim parlak yeşildir,
Ama yine de kızıl alevler gibidir.
Şiirlerim yaralı bir ceylana benzer,
Dağda kurtarılmayı bekler.

Dikiyorum bir ak gül fidanı
Haziranda ve Temmuzda
Çünkü samimi dost
Elini vermiştin bana.

Ve zalimin biri parçaladığı için
Beni yaşatan yüreğimi.
Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır dikeni
Dikerim bir ak gül fidanı.

Dünyanın yoksul insanlarıyla,
Neyim varsa paylaşmak isterim.
Dağların cılız dereleri
Denizlerden daha mutlu eder beni.

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.